Sovyet Sinemasından Western çıkar mı?

Sovyet sineması, kabaca Potemkin Zırhlısı’yla başlar, Dziga Vertov’la devam eder, Tarkovsky’le yeni dalgaya cevap verir -aynı dalga boyunda değildir lâkin cevap- ve Sovyetler’in çöküşüyle biter. Peki, bu kadar uzun erimli ve bazı sıkıntılar hariç bu kadar verimli bir sinemanın 1970’lerde patlayan Sergio Leone’yle tepe noktasına ulaşan, çocukluğumun efsanesi İyi, Kötü ve Çirkin’e cevap vermemiş olması düşünülebilir mi?

1970’lerin Sovyet sinemasını Hollywood denkleminde düşünmemek gerekiyor. Sıfır piyasa, hemen hemen sıfır gişe endişesi, ideolojik inşanın parçası olarak imal edilen filmler. Solaris, bildiğiniz üzere Stanley Kubrick’in 2001: Bir Uzay Odiseyi’ne cevaben yapılmıştı. Tarkovsky biraz ezoterizminin de kurbanı olarak bu işe -genç ve deha kabul edildiği için- koşulmuştu. Kaldı ki, Kubrick’in 2001’i bile epeyi bir New Age etkilenimi taşıyordu içinde.

Stalker da, muhtemelen Yıldız Savaşları’na cevaben yapımına yeşil ışık yakılmış bir filmdi. Strugatsky kardeşlerin bilim-kurgu romanlarını okumadıysanız hararetle tavsiye ederim. Tabii, Tarkovsky’nin elinden çıkan filmin neredeyse romanla hiçbir ilgisi kalmamıştı. Tarkovsky, filmin orijinal kopyasını tamamen kaybetmeseydi şimdi izlediğimiz bir hayli ezoterik şeyden çok daha farklı bir şeyle karşılaşabilirdik.

Nikita Mikhalkov, Tarkovsky’den çok daha farklı bir auteur. En son, Sibirya Berberi’ni izlemiştim sinemada, sonra yapımcılığını üstlendiği Stalingrad’ı izledim galiba en yakın zamanlarda; çok kötü bir tat bırakmıştı o film hafızamda.

At Home Among Strangers, Stranger Among His Own, Mikhalkov’un en parlak dönemlerinden bir Western denemesi. İç Savaş sırasında, bir altın konvoyunu korumak zorunda olan bir grup Kızıl Ordu askerinin hikayesini anlatıyor. Bunu yaparken de, klasik kalıplar yerine, neredeyse sadece Western temasını kullanıyor. 1974 yapımı bu filmin önemli yanı, daha sonra Hollywood’da büyük işlere imza atacak olan ve Mikhalkov’un kardeşi Andrei Konchalovsky’nin de izlerini taşıması.

Konchalovsky, çocukluğumun en iz bırakan filmlerinden, Sylvester Stallon’nin Tango ve Cash’inin de yönetmeni. Gerçi, son anda kendisini filmden atmışlar. Aynı zamanda, Andrey Rublov ve İvan’ın Çocukluğu‘nun da senaristi. Bir dahaki sefere, Tango&Cash izlerken, aynı karakterin elinden Tarkovsky’nin en parlak filmlerinin de çıktığını hatırlamak enteresan bir deneyim olabilir.

Mikhalkov kardeşlerin babası, etkileyici Sovyet Milli Marşı’nın -hâlâ Rus Milli Marşı olarak kullanılıyor, ufak değişikliklerle- yazarı, Sergey Mikhalkov. Mikhalkov, yeterince mesafeli, yeterince eleştirel, fakat yeterince de eğilip bükülebilen bir sanatçı olarak Stalin dönemini atlatabilen çok ender sayıdaki figürden birisi.

Film, hâlâ başında ve sonundaki müzikleriyle Rus pop kültürünün en önemli parçalarından birisini teşkil ediyor. Spoiler olmasın diye filmin bana çok ikna edici yönlerinden bahsetmeyeceğim, fakat buğday başaklarıyla, at sırtında geçilen sahneleriyle, çok nadir ve başarılı bulduğum bir Western örneği olduğunu belirtmeliyim. Eskilerin dediği gibi, iyi seyirler efendim.

Discover more from Sinan Tankut Gülhan

Blogdaki Gelişmeleri Takip Etmek için abone olabilirsiniz:

Subscribe now to keep reading and get access to the full archive.

Continue reading/Okumaya devam edeyim..