Siyasi Partiler Kanunu Üzerine Birkaç Sosyolojik Gözlem ve Öneri

27 Mayıs’ın kurduğu sistem, siyasi partileri tamamen kırsaldan uzaklaştırıp, modern anlamda tabana dayanan parti anlayışının durdurulmasına yöneliktir.

Siyasi Partiler Kanunu Üzerine Birkaç Sosyolojik Gözlem ve Öneri
TBMM, 2019'da yazarın kendi çekimi.

Takip ettiğiniz üzere, Twitter ya da blog üzerinde güncel siyaset hakkında yazmıyorum. Siyaset sosyolojisinin ve sosyal bilimlerin alanlarına dahil olan konularda görüş veya olgusal kısa derlemeler paylaştığım oluyor. Siyasi Partiler Kanunu’nun değişmesi de bu alana giriyor. 

27 Mayıs’ın kurduğu sistem, siyasi partileri tamamen kırsaldan uzaklaştırıp, modern anlamda tabana dayanan parti anlayışının durdurulmasına yöneliktir. Bu nedenle, 648 sayılı 1965 tarihli SPK ile 2820 sayılı 1983 tarihli SPK arasında önseçimler dışında ciddi bir fark yoktur. 

648 sayılı kanuna şuradan erişebilirsiniz: link

2820 sayılı halen yürürlükte olan kanuna şuradan erişebilirsiniz: link

442 sayılı Köy Kanunu’na şuradan erişebilirsiniz: link

Köylere göre kanun yapmak

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan itibaren çözemediği ve en nihayetinde de sanayileşmeyle hızlanan göçe ve gecekondulaşmaya teslim ettiği belirleyici sorunu ülkenin ezici çoğunluğunun köylülerden oluşmasıydı. 1924’te yapılan Köy Kanunu, cumhuriyet kanunlarının en korporatist olanıdır.

Bunun temelinde 1980’e kadar nüfusun %80’inin köylerde yaşaması ve Cumhuriyetin en enteresan ve en eski kanunlarından 442 sayılı 1924 tarihli Köy Kanunu’yla köylerin yönetilmesi yatar. Benim bildiğim “ortak hukuk”a gönderme yapan tek cumhuriyet kanunu bu kanundur. (md. 89)

Köy Kanunu, aynı zamanda anayasaya da doğrudan aykırı bir kanun olmasıyla, bildiğim kadarıyla hiçbir idare tarafından uygulanmamaktadır. Md. 12 ve Md. 13 köylünün cezalandırılacağı zorunlu işler (anayasayla yasaklanmış angarya) hükmeder.

Köye su getirmek, köy yollarını yapmak, hayvanları fazla yüklememek, köy okullarında çocuklara köy kanununu ezberletmek, yapılmadığında ceza gerektiren mecburi işleridir köylünün. Zaten cumhuriyetin siyasi tarihi de 7000 küsur köydeki köylülerin köy kanununa karşı mücadelesinin tarihidir.

Köy Kanunu’nun 1926’da çıkarılan Medeni Kanun ve Ceza Kanunu’ndan da eski olduğunu hatırlatalım.

Peki neden Köy Kanunu’yla Siyasi Partiler Kanunu (1965) arasında bu kadar az sayı farkı vardır. Çünkü, 27 Mayıs, 1920-1960 arasındaki kanunlardan sonra yeniden cumhuriyetin kurulduğu iddiasıyla kanun numaralarını 1960-1961 arasında 375 kanun için sıfırdan (yani birden) başlatmış, 1961 sonrası tekrar sayaç sıfırlanmıştır.

Köylünün Mecburi İşleri

Şurada köy kanununa göre köylünün mecbur olduğu işleri sıralayalım:

  • Madde 13 – Köylünün mecburi işleri şunlardır:
  • 1 – Sıtma, sivrisinek tarafından aşılandığı ve sivrisinek de su birikintilerinde barındığı ve ürediği için her şeyden evvel köy sınırı dahilindeki su birikintilerini kurutmak;
  • 2 – Köye kapalı yoldan içilecek su getirmek ve çeşme yapmak, köyün içtiği su kapalı geliyorsa yolunda delik deşik bırakmamak ve mezarlıktan veya süprüntülük ve gübrelikten geçi- yorsa yolunu değiştirmek;
  • 3 – Köylerdeki kuyu ağızlarına bir arşın yüksekliğinde bilezik ve etrafını iki metre eninde harçlı döşeme ile çevirmek;
  • 4 – Evlerde odalarla ahırları bir duvarla birbirinden ayırmak;
  • 5 – Köyün her evinde üstü kapalı ve kuyulu veya lağımlı bir hela yapmak ve köyün müna- sip bir yerinde herkes için kuyusu kapalı veya lağımlı bir (hela) yapmak;
  • 6 – Evlerden dökülecek pis suların kuyu, çeşme, pınar sularına karışmıyarak ayrıca akıp gitmesi için üstü kapalı akıntı yapmak;
  • 7 – Köyde evlerin etrafını ve köyün sokaklarını temiz tutmak, her ev kendi önünü süpür- mek;
  • 8 – Çeşme, kuyu ve pınar başlarında gübre, süprüntü bulundurmayıp daima temiz tutmak, ve fazla sular etrafa yayılarak bataklık yapmaması için akıntı yapmak;
  • 9 – Köyün süprüntü ve gübreliğini köyden uzakça yol üstü olmıyan sapa ve rüzgaraltı yerlerde yapmak ve herkese o gübrelikten ayrı yerler gösterilmek;
  • 10 – Her köyün bir başından öbür başına kadar çaprazlama iki yol yapmak (bu yollar köy meydanından geçecektir.)
  • 11 – Köyün büyüklüğüne göre orta yerinde ve mümkün olamazsa kenarında bir meydan açmak;
  • 12 – Köy meydanının bir tarafında ihtiyar meclisinin toplanıp köyün işlerini görüşmeleri için bir köy odası yapmak;
  • 13 – Köy, yol üzerinde uğrak ve konuk ise köy odası yanında ocaklı ve ahırlı bir konuk odası yapmak;
  • 14 – Köyde bir mescit yapmak (yeniden yapılacak ise köy meydanının bir tarafına yapılacaktır.);
  • 15 – Köyde maarif idarelerinin vereceği örneğe göre bir mektep yapmak (yeniden yapılacak ise köyün en havadar bir tarafına yapılacak ve mektebin herhalde bir bahçesi bulunacaktır.);
  • 16 – Köy yollarının ve meydanının etrafına ve köyün içinde ve etrafındaki su kenarlarına ve mezarlıklara ve mezarlık ile köy arasına ağaç dikmek. (Köylü her sene adam başına en az bir ağaç dikecek ve bu ağaç tamamen tutup yeşilleninciye kadar ağaca bakacak va yeni dikilmişlere hayvanların sürünerek ve kemirerek zarar vermesinin önünü almak için etrafına çalı çırpı sarıp muhkemce bağlıyacaktır.);
  • 17 – Köy korusunu muhafaza etmek;
  • 18 – Köyden Hükümet merkezine veya komşu köylere giden yolların kendi sınırı içindeki kısmını yapmak ve onarmak ve yollar üzerindeki küçük hendek ve derelerin üstlerine köprü yapmak ve yol üzerinden gelip gitmeğe zorluk verecek şeyleri kırmak, kaldırmak. (Bir yol üzerindeki işlerin köyden köy sınırının bittiği yere kadar olanı o köyündür.);
  • 19 – Köy halkından askerde bulunanların ve bakacağı olmıyan öksüzlerin tarlalarını, bağ ve bahçelerini (imece) yoliyle sürüp ekmek, harmanlarını kaldırmak;
  • 20 – Köy namına nalbant, bakkal, arabacı dükkanları yaptırmak;
    21 – Köye ortaklama korucu, sığırtmaç, danacı ve çoban tutmak;
    22 – Köyde insanlarda salgın ve bulaşık bir hastalık çıkarsa veya firengili adam görülürse o gün bir adam yollıyarak Hükümete haber vermek. (Bu haber üzerine kazadan memur gelinciye kadar hastanın yanına bakacaklardan başkalarını sokmamak lazımdır.);
  • 23 – Köy hayvanlarında salgın ve bulaşık bir hastalık görülürse o gün bir adam yollıyarak Hükümete haber vermek; bu haber üzerine kazadan bir memur gelinciye kadar hasta olan hayvanı diğerlerinden ayırmak ve hasta hayvan ile beraber bulunmuş olan hayvanları köyün hasta olmıyan hayvanları ile karıştırmamak;
  • 24 – Köyde su basması olursa birleşerek selin yolunu değiştirmek;
  • 25 – Ekine, mahsule, yemişli, yemişsiz ağaçlara, bağlara, bahçelere zarar veren kuşları, böcekleri, tırtılları öldürmek. (Bunun için hangi türlü kuşların ve böceklerin hangi zamanlarda ve nasıl öldürülmesi lazım geldiği Hükümetten sorulacak ve nasıl öğretilirse öyle yapılacaktır.);
  • 26 – Köy halkının ekilmiş ve dikilmiş mahsullerini, ağaçlarını her türlü zarar ve ziyandan muhafaza etmek;
  • 27 – Mecbur olmadıkça yol üzerine halkın kolaylıkla gelip geçmesine dokunacak şeyler koymamak;
  • 28 – Birdenbire yıkılarak altında adam ve hayvanat kalacak derecede çürümüş veya eğil- miş duvar veya damları bir sakatlık çıkarmaması için yıktırmak veya tamir ettirmek;
  • 29 – (Değişik: 2/12/1925 – 684/1. md.) (Köy içinde bila zaruretin hayvan koşturmamak). 30 – Muhafazasına mecbur oldukları yırtıcı ve azgın hayvanları başı boş salıvermemek;
  • 31 – Devlet parasını kıymetinden aşağı aldırtmamak;
  • 32 – Bir adamın suda veya başka suretle başına bir felaket gelince onu kurtarmak elinde iken yardım etmek;
  • 33 – Köyde çürümüş ve kokmuş meyva vesair sıhhate muzır şeyler köyden dışarıya götürülür ve gömülür;
  • 34 – Bir hayvana götüremiyecek kadar yük yüklettirmemek;
  • 35 – Yaylımlara başlı başına hayvan salmamak ve ortaklama çayırları biçmemek;
  • 36 – Bir yeri kazarak başkalarının hayvan ve davarlarının düşüp ölmesine ve sakatlanmasına sebep olmasına meydan vermemek;
  • 37 – İhtiyar meclisleri tarafından şahitlik için çağrılınca herhalde gelmek ve eğer gelmiyecek kadar mazereti varsa bildirmek.

Siyasi Partiler Kanunu

1965 ve 1983 tarihli siyasi partiler kanunu, köy ve mahallelerde siyasi parti temsilcisi bulundurmasına karşı yazılmıştır. 1965’te bu konuda açık hüküm vardır. 1983’teki SPK ise köy ve mahallelerde sadece bir parti temsilcisi olabilir yönünde hüküm belirtir. 

Büyükşehir yasası çıktığından beri, köy kanunu büyükşehirlerde artık geçerli değil. Ve bugün Türkiye nüfusunun %80’i şehirde, belki abartılı rakamla %20’si köyde yaşıyor. Yani, SPK’nın değişmesi gerekliliği apaçık ortada. 

Barajın düşmesi iyidir. Çok düşmesi, Türkiye gibi uzlaşma kültürünün olmadığı, neredeyse 100 yıllık cumhuriyet tarihinde bir defa bile iki büyük partinin koalisyon kurmadığı (DSP-MHP koalisyonu hariç) demokrasi kültürü zayıf bir ülkede sorundur. 

Kişisel görüşüm, Türkiye’nin demokrasiye geçişindeki en büyük hatasının dar bölge seçim sistemiyle işe başlayıp, %40 alan muhalefet partisinin mecliste on sandalyeden ancak birini alabilmiş olmasıdır. Dar bölge, Anglosakson geleneğine -protestan ahlakına- uygundur. 

Öte yandan, 35-40 vekilin tek bölgede seçilmesi de, aslında seçim kanunundaki her ile nüfusundan bağımsız 1 vekil atanması da, demokratik ve her oyun eşit temsili ilkesine uygun değildir. 7-8 vekilden oluşan daraltılmış bölgeler daha demokratiktir. 

Parti içi demokrasi ve Siyasi Partiler Kanunu

Ancak, bunların hiçbiri Türkiye’de demokrasinin işlemesiyle doğrudan ilgili değildir (ittifaklardan sonra, baraj bile değil). 1965 ve 1983 Siyasi Partiler Kanunlarının bire bir üzerinde anlaştıkları parti içi demokrasi mekanizması doğrudan ilgilidir. 

Hiç parti kongrelerinin nasıl oluştuğunu merak ettiniz mi? Bu delegeler nasıl seçiliyor, neye göre geliyor? 1965 ve 1983 SPK’ları mahalle/köyde parti teşkilatı ön görmüyor. 1965 SPK’sı açık bir şekilde yasak koyuyor. 

İlçe kongresi, yürürlükteki Siyasi Partiler Kanunu’na göre 400 kişiden oluşuyor. Bu 400 kişi de mahallelerde partinin son seçimde aldığı oya göre belirleniyor. E, mahallede teşkilat yok, mahalle delegesi neye göre belirleniyor? SPK’da bu konuda hüküm yok. 

Kanun, çok genel bir biçimde, ilçe kongresinin mahalle delegeleri ilçedeki üyeler tarafından belirlenir diyor. Bu seçim nasıl yapılır, kim yapar hakkında hiç bir hüküm mevcut değil. Sonuçta, ilçe yönetimi, kendisini seçecek delegeyi mahalle kontenjanına yazıyor. Bitti. 

Kaldı ki, günümüzde mahalle 1980’lere kadar olduğu gibi anlamlı bir birim değil. İstanbul’daki mahallem Fetih, yanı Örnek, caddenin karşısı başka ilçeye bağlı Ünalan. 40 yaşımda, daha bir kere mahalle delege seçimi görmedim. Gören varsa ve anlatırsa çok sevinirim. 

Siz mesela, Alman Yeşiller, İtalyan 5 Yıldız hareketi gibi ya da İngiliz İşçi Partisi, Muhafazakar Partisi gibi tabandan bir parti örgütlenmesi yapmak istiyorsunuz. Diyorsunuz ki, bizim kongremizin doğal delegeleri bütün üyelerimizdir. Yapamazsınız, çünkü kanuna aykırı. 

Makul olan, kanunun en az iki farklı parti örgütlenmesini tanımlaması ve bunların parti tüzüğünce yorumlanmasını kabul etmesidir. Bir, mahalle delegeliğinin kaldırılması -usülde ekonomi- ilçe kongresi delegelerinin ilçenin bütün kayıtlı üyeleri tarafından seçilmesidir. 

İkinci yol, ilçe ve il kongrelerinin de kaldırılıp büyük kongre delegelerinin sayısının serbest bırakılması, elektronik ortamda bütün üyeler tarafından seçilmesidir. Çünkü kanun seçilmiş delege sayısını da 1200’le (vekil sayısının iki katı) sınırlandırıyor. 

Bu farklı yöntemleri, partiler kendi kadrolarına göre, kendi ideolojilerine göre, tabanlarının taleplerine göre bir araya getirebilmelidir. Bir diğer sorun, üye kaydını kimin tutacağı sorunu. 83’ten beri parti sicil kayıtları cumhuriyet savcılıklarına verilmiş durumda. 

Neden Yüksek Seçim Kurulu değil? Neden Nüfus İdaresi değil? 65’te partilerin noter onayını alıp kendisi tutsun bu kayıtları denilmiş. Herhalde 12 Eylül’den sonra kapatması kolay olsun diye savcılıklara verilmiş sicil kaydı tutma görevi. 

Bunun ne kadar gayri-demokratik olduğunu söylemeye gerek yok. Bugün Nüfus İdaresi e-devlet üzerinden çok iyi çalışıyor. İçişleri Bakanlığı zaten 12 Eylül’den önce de bu kayıtları tutuyormuş. Nüfus idaresi, e-devletten üyelik kabul etsin, seçim sistemi e-devletle entegre edilsin.

Modern parti sistemi,tabandaki en ufak değişime hassas bir biçimde, kadronun delegeyi değil, delegenin kadroyu, parti yönelimini, gidişatını kuracak şekilde kuruluyor. Lider partileri de devam etsin tabii ki; tek seçim sistemi değil, farklı yöntemler içeren bir kanun yapılmalı.

Sonuç Yerine: Bir Özet

Kabaca, bu upuzun bilgiseli toparlayacak olursam:

1. Siyasi partiler kanununda mahalle/köylere yapılan atıfların çıkarılması.

2. Siyasi partilerin taban teşkilatının ilçelerden başlaması.

3. Merkeziyetçi ve daha tabana dayalı farklı yöntemlere izin verilmesi. Merkeziyetçi olmak isteyen parti genel merkezin atadığı isimleri il yönetimi yapsın, daha tabandan yukarı örgütlenmek isteyen partilerse daha sık ve daha farklı seçim yöntemleri uygulayabilsinler.

4. Delege seçimlerinin bütün üyelere yönelik olarak e-devlet üzerinden gerçekleştirilmesi.

5. Kanunda getirilen delege sayısı sınırlamalarının parti tüzüklerine bırakılması.

6. Parti sicil kayıtlarının Nüfus İdaresi veya YSK tarafından tutulması gibi önerilerden bahsettim. 

Bir derkenar; kanunun şu haliyle, partilerin ilçe kongresinde ilçe üyelerinin hepsinin katılımıyla çarşaf listeyle ikamet edilen mahalleye göre delege seçimi yapmasına engel bir durum yok. 400 delege, a mahallesine 10, b mahallesine 3, c mahallesine 7, olarak tahsis edilir.

İlçe üyeleri ikamet kısıtlaması olmadan çarşaf listede tercihlerini işaretlerler. Tabii, bildiğim hiçbir parti tüzüğü böyle demokratik bir uygulamayı barındırmıyor. Gerçi tüzükler de kanunun aynısı ekseriyetle.