Postmodernliğin Diyalektiği ya da pek sevdiğim ufak bir kuram metni

Postmodernliğin Diyalektiği Sinan Tankut Gülhan'ın Arjantinli büyük yazar Jorge Luis Borges'in metinlerinden eleştirel şehir kuramlarını incelediği bir metin.

Postmodernliğin Diyalektiği ya da pek sevdiğim ufak bir kuram metni

Girişte gördüğünüz fotoğraf Arjantin Milli Kütüphanesi. Yapılış tarihi itibariyle Borges’in kütüphanesi değil. Devasa bir brütalist mimari örneği, Borges üne kavuştuktan çok sonra yapılıyor, 1960’ların sonu olmalı.

Daha evvelden belirttiğim üzere, academia.edu’nun pdf indirmeye izin vermediğini yeni fark ettim ve yavaş yavaş metinlerimi buraya da yüklemeye başladım.

Ekte bulacağınız metin İngilizce en keyifle yazdığım metinlerden birisi. Postmodernliğin diyalektiği tabii ki benim icadım değil, Fredric Jameson ve David Harvey’nin eş zamanlı olarak irdeledikleri bir mesele.

Bu metinde, Nan Ellin’in çok önemli kitabı Postmodern Urbanism‘in bir eleştirisi yer alıyor. Beni zamanında bir hayli etkileyen kitabın yeni güncellenmiş baskısı da çıkmış: Postmodern Urbanism: Revised Edition: Ellin, Nan: 9781568981352: Amazon.com: Books

Bu eleştiriyi yaparken, Ellin’den evvel, Ed Soja’nın çok ama çok sevdiği bir yığın metnini üzerine inşa ettiği, Jorge Luis Borges’in Türkçe’de de yayınlanmış ufak -ancak devasa bir hayal dünyasına hitap eden- hikayesinden, Alef’ten faydalandım. Okumadıysanız, Soja’nın Postmodern Coğrafyalar kitabını mutlaka okuyun. Bu kadar etkileyici az kitap yazılmıştır konu hakkında. Şuradan Sel Yayıncılık’tan çıkan Türkçe baskısına erişebilirsiniz: Postmodern Coğrafyalar – Eleştirel Toplumsal Teoride Mekânın Yeniden İleri Sürülmesi – Postmodern Geographies: The Reassertion of Space in Critical Social Theory – Edward W. Soja – Sel Yayıncılık (selyayincilik.com)

Ben metni yazarken, ilk defa bu kadar akıcı yazdığımı, çünkü Alef hikayesinin işaret ettiği kentsel mekânı kafamda canlandırabildiğimi fark ettim. Öte yandan bu bir nevi haksızlık, zira, İstanbul hakkında hâlâ yazıp çiziyorum ama eskisi kadar sık İstanbul’a gidemiyorum. Her yazdığımız şehri adımlayabilecek olsaydık, farklı bir dünya kurmuş olurduk. Benim şansım, 2005 yılının sonunda, yılbaşı tatilinin üç haftasını Buenos Aires’te geçirmek, Borges’in adımladığı sokakları adımlamak, hakkında okur yazarken, en yakın arkadaşlarından ressam Xul Solar’ın müzesini gezmek, Borges’le icat ettikleri üç boyutlu satranç setini incelemek, o mahallede oturdukları evlere, parklara gitmek; bir hayli zihin açıcı oldu.

Arjantin’in üç büyüğü, Boca’da bir balkonda: Carlos Gardel, Evita ve Maradona.

Aşağı yukarı bir hafta kaldığım ev de hem Borges’in hem de Xul Solar’ın mahallesindeydi, hatta, El Alef”te bahsedilen sokaklardan geçmişliğim de var. Bir iddiaya göre, şu anda kaynağını hatırlamıyorum, Alef‘in gömülü olduğu ev de Xul Solar’in evi imiş. Tabii, dediğim gibi, o evde şu anda modernist mimari üslupla bir müzeye dönüştürülmüş durumda – şu anda dediğim, 15 sene önce öyleydi. Türk lirası tekrar değer kazanana kadar Buenos Aires’e bir daha geri gidebileceğimi zannetmiyorum. Halbuki emekliliğimi Buenos Aires’te geçiririm hayaliyle ayrılmıştım o güzel şehirden.

Her neyse, bu metnin arka planında böylesi bir mekânsal pratik bulunuyor. Portekiz’den yeni edindiğim arkadaşların okudukları ve çok önemli yorumlarda bulundukları metin ektedir.

https://www.researchgate.net/publication/309959383_The_Dialectics_of_Post-Modern_Urbanism_Allegory_History_Memory_and_Flexible_Accumulation

Read more