Musil'in Niteliksiz Adam'ında Kent Ontolojisi
Robert Musil’in kitabı iyi bir çeviriyle çok uzun zaman sonra Türkçe’de, Almancasından okumak zor, İngilizcesi ne kadar güvenilirdir, bilemiyorum; tanıdık bir hocanın ismini düzeltmen olarak kitabın içinde görünce düşünmeden aldım. Çok da keyifli bir okumaya vesile oldu diyordum ki, roman okumak yerine, romanın içinde kent ve mekân meselesiyle bir kere daha haşır neşir oldum.
[H]âlbuki insan, içinde yaşadığı şehir gibi çok daha karmaşık bir mesele söz konusuyken, bunun hangi şehir olduğunu daima bilmek ister. Ancak bu istek yalnızca dikkati dağıtıp daha önemli şeylere odaklanmaya engel olur.
Demek ki şehrin ismine özel bir önem atfetmemek lazımdı. Bütün büyük şehirler gibi bu şehir de düzensizlikten, değişimden, orantısızlıktan bir şeylere ayak uydurma yoksunluğu ile eşyanın ve meselelerin çatışmasından, aralarındaki sessizliğin dipsiz noktalarından, açık veya kapalı yollar ile büyük bir ritmin vurulmasından ve dahi bütün ritimlerin sonu gelmez yer değişimleri ve uyumsuzluklarından ibaretti ve bütününe bakıldığında; binalar, kanunlar, yönetmelikler ve tarihten süregelen göreneklerin sağlam malzemesinden yontulmuş bir kapta kaynayıp duran bir hava kabarcığıydı sanki. Bu şehirde geniş ve işlek bir caddeden yukarı doğru yürüyen iki insansa elbette bu intibaa kapılmamıştı.
Robert Musil, Niteliksiz Adam, Cilt 1, s. 14, Aylak Adam, 2018, İstanbul.
Edebiyat ve kent mekânının ontolojisi konusunda kafa yoruyorum. Musil, Joyce’dan çok sonra, ondan daha keyifli geldi. Tabii şu yukarıda saydığım satırlar işi daha da kolaylaştırdı.
Tek tek gidelim; şehrin ismine özel bir anlam atfediyoruz. Sessiz bir fetişizm var burada; şehirler soğuktan kızarmış burunlar gibidir yazıyor Musil; kırmızının tonunu umursamazsınız. Aynı süreçlerin ürünüdür şehirler.
Şehirler -büyük olanları en azından- belirli sıfatlar taşırlar: düzensiz, orantısız, değişken, düzensiz, bir şeylere uyumsuzluk katarlar. Ancak, kendi içlerinde belirli bir ritim taşırlar. Ritimanalizciler için çok tanıdık bir girizgâh bu. Gözlerim beni yanıltmıyor, Stuart Elden’in “Understanding Henri Lefebvre”ine bakıyorum:
Musil’s Man without Qualities was for Lefebvre a powerful analysis of the Austro-Hungrian empire, employing ‘a very Nietzschean irony’. As Hess notes, for Lefebvre it ‘was the novel of the dissolution of the modern world. The heroes of Musil spoke philosophy’.
Stuart Elden, Understanding Henri Lefebvre, Continuum, London, 2004.
Binalar, kanunlar ve yönetmelikler ise işin kurumsallığını, siyasallığını ve rasyonelliğin acımasızlığını muştuluyor. Burada, kafamda bir soru işareti beliriyor. Acaba Oğuz Atay Musil okudu mu? Tutunamayanlar’ın binalar, kanunlar ve yönetmeliklerden oluştuğunu hatırlatmama gerek yok, daha önce yazdım da.
Hoş bir başlangıç oldu.