Halil İnalcık'ın Doktora Tezinin Danışmanı Enver Ziya Karal tarafından Değerlendirilmesi

Halil İnalcık'ın Doktora Tezini 1943'te danışmanı Enver Ziya Karal, tezi değerlendirdiği bir makale yayınlamış DTCF dergisinde.

Halil İnalcık'ın Doktora Tezinin Danışmanı Enver Ziya Karal tarafından Değerlendirilmesi

Şu sıralarda bir araştırmam için 1950 öncesi üniversite dergilerine bakıyorum. DTCF dergisini karıştırıken Halil İnalcık’ın doktora tezinin değerlendirmesini gördüm. Dergiyi biraz daha karıştırınca, doktora tezlerini tez veren hocalar tarafından bir değerlendirmesinin yazılmasının bir gelenek hâline getirildiğini fark ettim. Sanırım Alman ekolünden gelen bir alışkanlık, zirâ daha önce hiçbir yerde görmemiştim.

DTCF Dergisi’nin ilk yıllarını okuması çok zihin açıcı. Fakat burada esas değerli olan, öğrencisinin doktora tezi hakkında böyle bir metin kaleme alan Enver Ziya Karal’ın katkısı. Alman üniversite sisteminde böyle bir değerlendirme var mıydı, muhtemelen oradan gelen bir teamül. Pek de uzun ömürlü olmayan bir gelenek. 

Ankara Üniversitesi’nde DTCF dergisine ulaşmanın iki yolu var, birisi dergiler veritabanı üzerinden, diğeri de DTCF dergisi için hazırlanan ayrı bir web sitesinden:  http://dtcfdergisi.ankara.edu.tr/index.php/dtcf/issue/archive

İkinci adresteki içerik eksik, aşağıdaki makale 1943’ün 2. cildi, I. sayısında yer almıyor, fakat genel dergiler veritabanından erişebiliyorsunuz: http://dtcfdergisi.ankara.edu.tr/index.php/dtcf/issue/archive

1943 yılında neden iki cilt var, onu gerçekten bilemiyorum, bir çıkarımda da bulunamadım açıkçası.

Enver Ziya Karal

Tanzimat ve Bulgar Meselesi—
Dr. Halil İnalcık, Ankara Dil ve Tarih
Coğrafya Fakültesi doktora tezleri serisi,
No. 2, Ankara 1943, 161 ss.
Ankara Dil ve Tarih – Coğrafya Fakültesi doktora tezlerinden ikincisini teşkil eden Halil İnalcık’ın bu eseri Tanzimatın ilk devresinde, yani 1839-1853 tarihlerinde, Bulgarların millî faaliyet ve isyanlarını ve Bulgar meselesi karşısında Osmanlı devletinin aldığı durumu konu almıştır.

Fakat önsözde de söylendiği gibi tetkikin ağırlık merkezini Vidin isyanı teşkil etmekte (1850), bu isyan ve onunla ilgili iç ve dış meseleler daha ziyade tafsilâtla incelenmektedir. 
Şimdiye kadar Osmanlı İmparatorlu­ğunda XIX. asrın ilk yarısında hakikî manasıyla bir Bulgar meselesi olup olmadığı ve Tanzimat hareketinin Bulgar reayasile ilgisi hakkında sarih bir fikir ileri süremiyor ve bu sebeple asrın ikinci yarısında Rumlara karşı çıkan Bulgar kilise mücadelesinden sonra 1875 de, birdenbire bütün diğer meseleleri arkada bırakacak -vehamette bir Bulgar meselesinin ortaya çıkışını lâyıkile anlıyamıyorduk. Elimizdeki kitap, işte her şeyden önce bu meseleye kısmen
bir cevap vermek maksadile yazılmıştır.

Eser, kısaca İmparatorluğun, canlılı­ğını kaybetmiş yapısını tasvir ettikten sonra Tanzimat hareketini karakterlendirmekle başlıyor ve bu hareketin bilhassa reayayı devlete bağlamak ve böylece imparatorluğun bütünlüğünü korumak için bü­tün tebaanın hukukî müsavatı -Osmanlılık prensibine dayandığını ileri sürüyor, sonra bu noktayı esas tutarak Tanzimatın merkezi devlet teşkilâtında, vilâyetler idarecinde, malî sistemde getirdiği yenilikleri inceliyor : müellif bu suretle Tanzimatta umumiyetle reaya meselesinin ana mesele olduğunu ortaya koyarak buradan Bulgar
reayası meselesine temas ediyor.

Yalnız burada bir nokta üzerinde, imparatorlukta büyük kitlelerin durumunu tayin eden ziraî-içtimaî mesele üzerinde İsrarla duruyor ki İnalcık’ın tezinde dikkati en ziyade çeken nokta budur. Bütün tez, bu nokta etrafında toplanmakta ve Bulgar köylülerini milliyetci komiteciler peşinde ayaklanmağa götüren başlıca âmil, imparatorluğun düzeni bozulmuş toprak rejimine bağlanmaktadır.

Fakat acaba bu, bütün Bulgar isyanları için böyle midir? XIX. asır ortalarına doğru ticaretle birdenbire kuvvetlenen ve millî harekete öncü olan Bulgar burjuvazisi aynı âmil tesirile mi hareket etmiştir? Nihayet bazı dış siyasî âmillerin Bulgar isyanlarında tesiri birinci plânda gelmez mi?

Bununla beraber Halil İnalcık, 1850 Vidin isyanının toprak meselesinden çıkmış bir köylü isyanı olduğunu vesikalarla belirtmeğe muvaffak olmuş ve diş tesirlere de -milliyet cereyanı, yabancıların tahrikleri v s.- ikinci plânda olarak yer ayırmış­tır. Böylece bu birinci bahsin sonunda 1848 Avrupa ihtilâllerinin Osmanlı imparatorlu­ğu üzerindeki tesirlerine ve neticelerine dokunulduğunu görüyoruz. İkinci bahiste dikkatimizi İmparatorluğun geniş çerçevesinden çevirerek Bulgaristan üzerinde topluyoruz. Burada Rumların eski Bizans imparatorluğunu diriltmek üzere Bulgarları Rumlaştırmak için yaptıkları faaliyetlerden, buna karşı Bulgarlar arasında baş gösteren millî tepkiden, Bulgar maarifinin do­ğuşundan ve 1849’a kadar Osmanlı hakimiyetine karşı Bulgar isyanlarından bahsedilmektedir. Bu isyanlardan 1841 Niş isyanına kadar olanları çok kısa geçilmiştir.

Kısalığı kadar müphem kalan bu malûmatın şüphesiz ilerde yeni incelemelerle geniş­letilmesi. gerekmektedir. Bu bahiste Niş isyanına, Bulgaristan’ın iç durumuna; bu bölge üzerinde bu zamanda görülen Sırp emellerine ve tahrikatına, Rusların gizli faaliyetine ait orijinal vesikalara dayanan dikkate değer malûmat verilmekte ve II. Mahmut’la Abdülmecit’in Bulgarları da tatmin için Rumeli’de yaptıkları seyahatler anlatılmaktadır. Bundan sonra 1849, 1850 Vidin’ isyanları tafsilli bir şekilde incelenmekte, bu isyanda, Sırpların büyük rolü belirtilmekte, Bulgar komitecilerinin ve o sırada Romanya’daki ihtilâller dolayısiyle Tuna yalılarına kadar inen Rusların tahriklerine, isyanın uluslar arası siyasetteki akislerine ayrı bahisler tahsis olunmaktadır. Burada verilen malûmat da bilhassa resmî vesikalara dayandığı için önemlidir.

Bu vesikalar bize daha XIX. asrın ilk yarısında Bulgaristan’da, yabancı memleketlerde baruthaneleri bulunacak kadar geniş teşkilâtlı Bulgar komiteleri bulunduğunu, Bulgarların daha bu zamanda Rusların ve Sırpların yardımiyle muhtar bir Bulgar beyliği teşkili için faaliyete geçtiklerini öğ­retmektedir. Nihayet aynı vesikalardan Sırpların bu devirde Bulgar isyanlarında ne kadar önemli bir rol oynamış olduklarını da öğreniyoruz. Bundan sonra, Vidin idaresinde Tanzimatın getirdiği yeniliklerin mahiyeti ve son Vidin hadiselerinin gerek bu bölge gerekse-bütün imparatorluk için ıslahat hareketlerinin gelişmesindeki tesirleri inceleniyor ki bu hususta verilen bilgiler umumiyetle Tanzimat tarihi bakımından da dikkati çekecek mahiyettedir. Son bahis ” Gospodarlık idaresi,, denilen ve isyanın hakikî sebebi sayılan Vidin toprak rejimine ayrılmıştır. İnalcık, Vidin valilerinin yazıları, buraya gönderilmiş olan komiserlerin raporları, Bulgarların verdikleri arzıhaller ve “Meclisi Ahkâmı Adliye” nin mazbataları gibi esaslı vesikalara göre yaptığı incelemelerle, burada XIX. asrın ortasında dahi bir ağalar hakimiyetinin yaşamakta bulundu­ğunu ve isyanın hakikatte bu durumun bir neticesi olduğunu ortaya koyabilmiştir.

Bu arada'”Meclisi Ahkâmı Adliye ,,.nin bu mesele karşısında aldığı durum ve bulduğu hal şekli Tanzimatta ziraî-içtimaî siyeset meselesi bakımından dikkate değer bilgiler vermektedir. Nihayet bu ağalar -Gospodarlar – hâkimiyetinin menşeleri hakkında yürütülen mütalealar, fetihden beri güdülen arazi siyasetinin, imparatorluğun mukadderatı bakımından ne kadar büyük bir önem taşıdığını belirtmektedir. Mamafih bu husustaki tetkikler henüz tamamile başlangıçta olduğundan şimdilik umumî hükümlerden ziyadesile kaçınmak lüzumuna burada işaret etmeliyiz.


Kitabın sonuna, tezin fransızca bir hülâsası ve Başvekâlet arşiv dairesinden çıkarılmış VII vesika sureti eklenmiş ve eserin kullanışını kolaylaştıran alfabetik bir indeks konmuştur.

Umumiyet itibarile Halil İnalcık’ın tezi daha XIX. asrın birinci yarısında Bulgar reayası meselesinin imparatorluk için nasıl büyük bir gaile olarak meydana çıktığını ve Tanzimat ıslahatına girişmiş olan devletin bu mesele karşısında nasıl bir durum aldığını gösterebilmiştir, diyebiliriz. Bununla beraber Vidin isyanı hariç, diğer bahislerin daha geniş incelemeler istediğini ilâve edelim. – Bulgar reayası meselesi karşısında devletin durumunu incelerken, aynı zamanda Tanzimat hü­kümetini iş başında görüyor, onun faaliyetini muayyen bir saha üzerinde müşahhas bir şekilde takib edebiliyoruz. Böylece tesbit edilen vakıa ve müşahedelerin umumiyetle Tanzimatın mahiyeti hakkında hü­küm verirken bizim için ne kadar değerli  olacağını söylemeğe lüzum yoktur. İnalcık’ın eserinden çıkardığımız mühim bir netice de, 1848 Avrupa ihtilâlleri incelenirken bütün kıt’ayı sarsan bu liberali millî ve içtimaî hareketin sahası içerisine Osmanlı imparatorluğunu da sokmak icap edeceğidir. Osmanlı imparatorluğu bu sı­rada Bosna’da, Eflâk ve Buğdan’da nihayet Bulgaristan’da, Avrupa’daki ihtilâllerle her bakımdan ilgisi olan önemli ayaklanmalarla uğraşmak zorunda kalmış ve neticede Tanzimat ıslahatında yeni adımlar atmak zaruretini duymuştur. Eserin sağ­lam ve orijinal tarafı, geniş ölçüde Başvekâlet arşiv dairesinde bulunan Osmanlı resmi vesikalarına dayanması ve şimdiye kadar temas edilmesi âdet olmıyan içtimaî âmillere ön plânda yer vermiş olmasıdır.
Enver Ziya KARAL
Tarih Profesörü