Gaziantep'ten Orta Avrupa'ya Seyahat notları II
Prag'a giden uzun yolculuğun ikinci durak noktası: İstanbul.
Bundan 10 yıl kadar önce, bir daha asla İstanbul’dan ayrılamayacağımı düşünerek hayıflanırdım. Şehir boğucuydu, yaşadığım yerlerde şansımı fazla zorladığımı düşünüyordum, metro-metrobüs ve bitmek bilmeyen yürüyüş adımları, omuz omuza bindiğimiz metrobüsler, ödünç arabalarla şehrin bitmek bilmeyen çevreyollarında kendi kendimi kaybolmuşken bulmalar, akşam üzeri balık pazarından aşağı kendimi saldım mı unutuluveren sıkıntılar, öğleden sonra Moda sahilde flanörlükler, asla adımımı atmadığım Bağdat caddesi ve etrafı -ilk gençliğimde hiç çıkmazdım cadde ve etrafından- uzaklaşmak isteği, yakınlaşmak arzusu.
İstanbul’u hiç bu kadar uzaktan izleyeceğimi düşünmezdim. Hâlâ daha uzağında olduğunu düşünmüyorum. Şehir gözümde küçüldükçe, Bahçelievler’den Zeytinburnu’na, Kartal’dan Tuzla’dan Fikirtepe’ye, ben de büyümüyordum tabii ki, ben de küçülüyordum. Minnacık kalıyordum bu şehrin içinde. Bu şehir benim için küçüktü, ben bu şehre sığamıyordum, hayır, bu şehirde hep aç kalacaktım.
İstanbul’u tıpkı yorumsuz bir hayatı seçiyorum der gibi terk etmek zorunda kaldım. Ellerim bir kuru dal ağacından kopar gibi ayrıldı İstanbul’dan. Hep sonra, hep sonradan, içine düştüğüm kuytularda İstanbul’u gördüm. İstanbul’u ben hep çok sevmiştim, o beni pek az sevmişti, elmayı ben sevdim diye elma da beni sevecek değildi ya.
Ben vakit tamam seni terk ediyorum diyemeden, İstanbul ilk bindiğim uçakta beni terk etmişti bile. Beni artık hatırlamıyordu, hatırlamayacaktı da.
Halbuki daha ilk McDonalds açıldığında anneannem dedemi de ikna edip beni o McDonalds’a götürmüştü. Dedemin karnı doymamıştı da sahilyolunda bir kere daha köfteci bakmıştık.
Dünyada ilk defa McDonalds gören bir kuşak var, bir parçası da benim sanırım. En hakiki ve nadide parçası anneannemdi tabii ki, onun için evde yapamayacağımız bir şey değildi, illa ki olurdu. Cumhuriyet’i kuran kuşaktan, torununu ilk defa McDonalds’a götüren kuşak olmaya giden upuzun bir yol.
İstanbul’dan yabancılaşmışım artık sanırım. Yollarını da tanımıyorum, sokakları uyanmak istemediğim kabuslar gibi.
Sabah kalkılacak, İstanbul’da bile olup olmadığı tartışmalı bir büyük havaalanına gidilecek. Pasaport kontrolleri, çıkış pulları, bir vakit hedefe inilecek. Uzun, upuzun bir seyahat bu.