Kadın Cinayetlerinin Sosyolojisi Mümkün mü?

Emine Bulut’un katledilmesini izleyemedim; izleyebileceğimi de zannetmiyorum. Lânetlemek de yetmiyor, çünkü o kadar da iyi bildiğimiz bir erkeklik musibeti ki bu.

21 yaşında bir sosyoloji öğrencisiyken, epeyi de taraflı bir suç sosyologundan ders almıştım, Kayhan Mutlu. Allah rahmet eylesin, fena insan değildi, ama Türkiye’de suç konusunda resmi bülten gibiydi. Doktorasını ABD’de yapmıştı ve Amerikan ya da batı toplumlarıyla kıyaslandığında Türkiye’de ciddi bir suç sorunu olmadığı konusunda ısrarcıydı.

Aynı yıllarda, 2001 krizi patlak verdi, Fransız Kültür’de Fransızca dersi alıyordum ve her kurda mutlaka bir asker, bir de polis olurdu. Yükselmek için dil sınavı o zamanlar olmazsa olmazdı, sanırım sebebi buydu.

Fransızca sınıfındaki polis öğrenci ise yaşça benden belki dört-beş yaş büyüktü, kriz patlak verdikten sonraki yıl, 2002 Eylül olmalı, havalar çok sıcaktı. Polis, bir suç patlaması yaşandığını, suçlularla uğraşmaktan bezdiğini anlatıyordu.

Sonrası, IMEI sistemi gelene kadar sokakta oturduğunuzda cep telefonunuzu aman masanın üzerine koymayın, cüzdanınıza sahip çıkın, kapkaç dehşeti haberleri. Şimdi Suriyeli göçmenlerden görmeye alışık olduğumuz damgalamanın “varoşlar” versiyonu, dilenciliğin sansasyonalize edilmesi, 2002’de daha önce hiç yaşanmamış bir şeyin yaşanması ve %34 alan bir partinin mecliste tek başına anayasa değiştirecek güçle temsil edilmesi.

Hâlâ daha iyi istatistiklerimizin olduğunu zannetmiyorum, ancak Kayhan hocanın anlattıklarının eksik bir yanı var, onu da saha araştırmalarım sırasında fark ettim. Şiddetli suçların çok büyük kısmı, muhtemelen cinsel suçların ezici kısmı kolluk kuvvetlerine bildirilmeden çözülüyordu. O nedenle, aslında suça bayağı mütemayil bir toplum, resmi rakamlarda çok barışçıl görünebiliyordu. Defaatle rastladığım can sıkıcı bir durum, tabii sosyologun işi bizde suç olmaz demek değil. Bu birinci problem.

İkinci problem, kadınlara karşı işlenen suçlar meselesi. Gerçekten büyük bir patlama var mı burada? Varsa, mesela, neyle kıyaslarsak büyük bir artış bu? Durkheim sağolsun, mukayese olmadan sosyoloji olmayacağını bize öğretti.

ABD’de, 2018 yılında gerçekleşen cinayet sayısı 17binin biraz üzerinde. Amerikan nüfusu da Türkiye’nin kabaca dört katı. Bu 17bin cinayetin ne kadarı kadınlara karşı gerçekleştirilmiş, enteresan olan, çok da veri yok bu konuda. Kriminolojinin Amerikan adli-kolluk teşkilatının bir uzantısı olduğunu düşünürseniz, mesela yeniden suç işleme oranları üzerine bile binlerce veriye erişebilirken, bu alanın bu kadar boş kalması şaşırtıcı gelmiyor. ABD de toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin kapsamı ve ezici ağırlığının Türkiye’den aşağı kaldığını söyleyemeyiz, ancak daha örgütlü bir muhalefet olduğu kesin.

Dawn Wilcox isimli bir hemşire, kadın cinayetlerini femicide olarak adlandırmış ve geçen yıl 17bin cinayetin 1800 kadarının bu kapsama girdiğini tespit etmiş:
https://www.theguardian.com/…/the-nurse-tracking-americas-e…

Haberde bahsi geçen facebook grubu artık çalışmıyor, ama bu da twitter adresi: https://twitter.com/womencountusa?lang=en

Kabaca, ABD’deki her 10 cinayetten 1’i, erkeklerin kadına uyguladıkları şiddetin sonucu gerçekleşmiş.

Pekiyi, Türkiye’de bu oran nedir? Adalet Bakanlığı’nın istatistiklerini indiremedim, çok büyük bir pdf dosyası, başka bir rakam da bulamadım. Euronews’ün haberleştirdiği Umut Vakfı’nın basındaki şiddet olaylarını derlemesini bulabildim: tıklayın

Her neyse, Euronews dosyası, bize Türkiye’de 2018 yılında 3700 yaralama/cinayet olduğunu söylüyor. Bunun ne kadarının cinayet olduğunu bilemiyoruz. Kabaca, 2000 cinayet var diyelim. [Şimdi habere tekrar baktım, Umut Vakfı’nın silahlı şiddet derlemesini yaptığını geçmiş, yani konumuz açısından işe yaramaz.]

Elimizde gene pek tutarlı istatistikler bulunmadığında ötürü, ancak habercilerin geçtiği rakamlara dayanarak, 2018’de 440 kadın cinayetinin olduğunu öğrenebiliriz. http://kadincinayetlerinidurduracagiz.net/…/kadin-cinayetle…

Sorun şu ki, elimizde Türkiye’de 2018’de kaç kişinin öldürüldüğüne dair istatistik yok. Umut Vakfı’nın rakamları bizim açımızdan güvenilmez. Bir ihtimal, TÜİK’in web sitesine baktım, orada da Adalet istatistikleri 2017’den ilerisine geçmiyor. Rakamlar da, cezaevine giren hükümlü sayısına göre tasnif edilmiş. http://www.tuik.gov.tr/PreTablo.do?alt_id=1070

Burada, korkunç bir durum var, 2013’e kadar, öldürmeden cezaevine giren hükümlü sayısı bütün Türkiye’de 3bin civarındayken, bu yıldan itibaren katlanarak artmaya başlıyor. Mesela, İstanbul’da 350 kişi öldürme suçuyla hüküm giyip cezaevine girmiş 2010’da, bu sayı 2015’te 1200’ün üzerinde, 2017’ye kadar da öyle kalıyor. Bu korkunç bir rakam. Cinayetten hüküm giyenlerin sayısı dört katı artmış. Ya ceza mahkemeleri daha hızlı çalışmaya başlamış, ya da suç oranları patlamış.

Birden fazla kişi aynı öldürme fiili için ceza alabilir mi? Emin değilim, zannetmiyorum, TCK’nın ona göre ek maddeleri var. Biraz daha inceleyince alabildiğini fark ettim. O nedenle çok da güvenilir çıkarımlarda bulunamayız.

Adalet istatistikleri de, olgu yerine dosya saymış, yılda 22bin civarı TCK 81-83 (öldürme) dosyası var, ama kaç kişi ölmüş, kim öldürmüş belli değil. 20bin dersek zaten dünyanın en korkunç rakamı çıkıyor ortaya. Bir de UYAP’ta her hüküm için üç ayrı karar yazıldığı için 60bin rakamı ortaya çıkıyor. İş iyice içinden çıkılmaz bir hâl alıyor. Adalet bakanlığı istatistikleri bir işe yaramıyor. Emniyet Genel Müdürlüğü’nün zaten bu konuda her hangi bir kamuya açık istatistikî bilgisi bulunmuyor.

Adalet istatistikleri o kadar afâki ki, her 5 kişiden 1’i şüpheli, her 10 kişiden 1’i mağdur/müşteki, her 10 kişiden 6’sı da mahkemelik. Her yıl 5 milyon dosya geliyor savcı ve hakimlerin önüne, ve her yıl bir sonraki yıla 5 milyon dosya devrediyor. 500 bin yaralama, 500 bin de mala karşı suç var her yıl. Hakaretten bir yılda açılan kamu davası sayısı 330bin.

Hukuk, herkesin hakkı tamam da, her hakarete uğradım diyenin bu kadar rahat dava açmaması gerekiyor.

UNODC (BM Uyuşturucu ve Suç Ofisi), 2012 yılı için bir araştırma yayınlamış, orada 3200 rakamı var, az çok hükümlü sayısıyla da örtüşüyor.

Çok ama çok kabaca, her on cinayetten birinin kadınlara yönelik olduğunu söyleyebiliriz. ABD’deki rakamla örtüşüyor mu? Bilemiyorum. Elde veri yok.

Bir suç patlaması yaşıyor muyuz? Evet.

Bu kadınlara yönelik şiddeti içeriyor mu? Anektodal olarak evet. Şiddet dünyanın geri kalanından daha mı ağır? Bilemiyoruz, çünkü elde veri yok.

Türkiye’de kadına yönelik şiddetin nicel sosyolojisini yapabiliyor muyuz? Hayır.

İlk varsayım, benim için Türkiye’de kadına yönelik cinayetlerin toplam cinayetler içinde daha büyük yer tuttuğu yönündeydi. Dört cinayetten biri kadınlara karşı işlenmiş diye düşünüyordum. Pek öyle değil. Ancak, dediğim gibi, veri yok, veri olsun diye yapılmış bir faaliyet de yok.

Kadın cinayetleri artmakta, bu konuda bir soru işareti yok. Ama karşılaştırabileceğimiz veriler neredeyse sadece medyadaki haberlerden toplanmış veriler ve bize yeterli kesinliği sağlamıyor.

Burada sorun sadece kadın cinayetleriyle ilgili değil, suç hakkında sosyolojik analiz yapmamızı sağlayacak veriler de bulunmuyor; sadece suçlular hakkında bir saptamada bulunabiliriz, o da sayılarının ne kadar çok olduğuyla kısıtlı kalabilir.

Discover more from Sinan Tankut Gülhan

Blogdaki Gelişmeleri Takip Etmek için abone olabilirsiniz:

Subscribe now to keep reading and get access to the full archive.

Continue reading/Okumaya devam edeyim..