İstanbul’u Haritalamak II: Kilometrekare başına düşen nüfus

Bu sene sonbahar iyi gelmedi. İstanbul’un çok uzağına düşsem de, İstanbul mütemadiyen aklımın bir köşesinde, hep zihnimi kurcalıyor. Son yaşanan deprem çiftiyle birlikte, hepimizin bilinçdışımızda malum karanlık noktalara itelediğimiz deprem meselesi bir kere daha gün yüzüne çıktı. Bu bilinçdışından bir İstanbul nüfus yoğunluğu haritası hazırlamak fikri çıktı.

Deprem konusunda uzman değilim, televizyon da mümkün mertebe seyretmemeye çalışıyorum, ancak Evrim Ağacı isimli blogda ne olup bittiğine dair şu yazı son derece açık ve net bir biçimde hâl-i pûr melâlimizi ortaya koymuş: tıklayın

17 Ağustos 1999’da ve 12 Kasım’daki depremlerde Ankara’daydım. İlkinde, ev taşınma hâlinde olduğu için salonun ortasına yığdığımız eşyaların üzerime devrileceği korkusuyla uyandığımı çok iyi hatırlıyorum. Bugünkü gibi olanaklar yoktu tabii, ancak ertesi akşama doğru durumun vahametini anlayabilmiştim.

Bir deprem bilimcisi değilim, fakat depremin verebileceği zararın şehircilikle ilgili olduğunun farkındayım. İstanbul’da bir şehircinin kabusu ve rüyasını teşkil edecek herşey mevcut.

Daha önce, İstanbul’da mahallelere göre yaş dağılımına dair bir online harita hazırlamıştım, şuradan erişebilirsiniz: tıklayınız

Bu sefer, Gaziantep için bir harita hazırlarken aklıma İstanbul’un mahallelerinin nüfus yoğunluğu takıldı. Sonuçta olması kesin olan depremin bir felakete ya da yaraları kısa sürede sarılabilecek bir afete dönüşmesi, depremin kuvvetinden ziyade, ona verilen yanıtın hızı ve hazırlıklı olmakla ilgili. Aşağıda İstanbul mahallelerinin kilometrekare başına düşen nüfusunu görüyorsunuz.

İstanbul mahallelerinde kilometrekare başına düşen nüfus

Sonuç tahminlerimin de ötesinde çıktı. İstanbul’un nüfus yoğunluğunun çok yüksek olduğunu biliyordum, ancak böylesine yoğunlaşmış olduğunun, durumun bu kadar kritik olduğunun farkında değildim.

Haritada yeşilin renginin açılmaya başladığı andan itibaren her yer Hong Kong, Makao, Singapur ve Manhattan adası yoğunluğunda yerler. Bu bölgelerde sorun afetin yaşanması değil, afetten sonra ilkyardım, sağlık hizmetleri, arama-kurtarma çalışmalarının yapılması, bu yapılırken de suyu, elektriği, soğutması, kanalizasyonu olmayan yerlerde salgın hastalıkların önlenebilmesi.

Her mahallenin kilometrekare büyüklüğünde olmasına imkân olmadığını biliyorsunuz. Hoş, Çekmeköy’ün Parseller mahallesi tam bir kilometrekare büyüklüğünde ve 15bin kişi yaşıyor. Bir de, kişibaşı kaç metrekare düştüğüne bakarsak, benim Gaziantep’in çöküntü alanları için aşırı bulduğum yoğunluğun -kişibaşı 10 metrekare- İstanbul’da vakay-ı âdiyeden sayıldığını görebiliriz.

İstanbul’da kişibaşına düşen alan (metrekare olarak)

Cihangir’de 1 kişiye 1 metrekare alan düşüyor ve etrafındaki hiçbir mahalle daha iyi durumda değil. Sirkeci Tahtakale’de durum daha vahim, ancak, ufacık Tahtakale’nin 50bin kişi barındırdığını zannetmiyorum, sanırım, her dükkan sahibi 10 kişinin nüfus kaydını yapmış bu mahalleye.

Birkaç haftadır gazetelerde gözüme çarpan toplanma alanlarının AVM ve toplu konut projelerine dönüşmüş olması pek bir anlam ifade etmiyor; zira, en azından artçı sarsıntılar durana kadar, 17 Ağustos’ta olduğu gibi, milyonlarca insanın evlerinden uzakta barındırılması gerekecek.

İstanbul’un Avrupa yakasında bu büyüklükte alan -10 milyon insanın en azından yarısını barındırmaya yetecek- belki bir şans eseri Atatürk Havalimanı var, onun da yerini görebiliyorsunuz. O alan da, şimdiden TEM’den GOP civarından Bakırköy’e kadar nüfusun bir afet anında barındırılması için kullanılmalı.

Beşiktaş’tan, Sarıyer’e kadar olan hat için de Belgrad ormanları veya, Üçüncü Havalimanı en makul çözüm gibi duruyor.

Anadolu yakasındaki 6 milyona yakın nüfus için ise en büyük sorun, Avrupa yakasının aksine, Kuzey-Güney aksında hareketi sağlayacak yolların olmaması. Kaldı ki, Adalar fayındaki bir depremin en çok etkileyeceği bölgeler de bu bölgeler. Şile yolu dışında, E-5’ten Karadeniz sahiline çıkmanın tek yolu sanırım yeni açılmakta olan otoyol bağlantıları.

Umarım en çok korktuğumuz başımıza gelmez. Öte yandan, her an olacakmış gibi hazırlanmakta çok büyük fayda var. Böylesi nüfus yoğunluğunun olduğu şehirlerde, sanırım -umarım- her yıl mahalle mahalle organize edilen hazırlık tatbikatları yapmak, insanların o korkulan an geldiğinde daha bilinçli davranmasına da yol açacaktır.

Discover more from Sinan Tankut Gülhan

Blogdaki Gelişmeleri Takip Etmek için abone olabilirsiniz:

Subscribe now to keep reading and get access to the full archive.

Continue reading/Okumaya devam edeyim..