Galat-ı Meşhurlar I: Gene Dene, Gene Yenil. Daha iyi yenil.

Duymaktan sıkıldığım kelimeler serisi de diyebiliriz. Birkaç tanesi hakkında daha önce yazdım, mesela, bir şeyin sosyolojisi olması meselesi; toplumsal olguların kendi fenomenolojik bir bilimsel özü olmadığı meselesi -fiziksel olguların ne kadar bilimsel özü olduğu tartışmalı olsa bile, toplumun bir bilimsel özü olduğu yanılgısı belirgin. 

Mesela, Gramsci’nin “organik aydınlar” lafzının “dönekliğin” kibarcasına dönüşmüş olması, ki yanlış.

Mesela, tarihin bir yönü olması gerektiği, tekerrür, ders almak sözleriyle biliyorsunuz.

Mesela, Batı’nın rönesans-reformasyon-Aydınlanma üçlüsünün birbirini takip eden ve birbirini güçlendiren etkisi sonucunda kurulmuş olması gibi. Reformun Aydınlanmayla ilgisi olmadığı gibi Protestanlığın köktendinci bir aşırılık olduğunu, elinde epeyi masumun kanı olduğunu, hâlâ da olmaya devam ettiğini anlatıyorum.

Gündelik hayatta, varlığını kısa cümlelerin kısa anlamları üzerine kurmuş bir sosyal tiple karşılaşmak mümkün. Hattâ, karşılaşmamak imkânsız, beyaz yakalılık, suflî aydınlık,”kentlilik” (ne demekse artık), oto-didaktik kanaat imalatı, hep bu aforizmatik varlık biçimini yeniden üretiyor. Düşünüyorum, öyleyse varım. Teatral bir anlamsızlık. Homo aphorismaticus. 

Bilginin kırıntıya, kırıntının kanaate, kanaatin de metaya dönüşmesi. 

Bütün bunların içinde en üzücü olanı Beckett’ın “gene dene, gene yenil, daha iyi dene, daha iyi yenil”inin aldığı galat-ı meşhurluk seviyesi.

Bu sözler, Samuel Beckett’ın 1989’da yayınlanan üçleme romanından. Kitabın adı Nohow On (Nasıl Gidemez diyelim, Beckett’ın çevrilmeme gibi bir direnci var). Üç parçası var: Company (Arkadaşlar), Ill Seen Ill Said (Kötü Gör, Kötü Söyle), Worstward Ho (Haydi Kötüye). 

Gene dene, gene yenil, Worstward Ho’nun açılış kısmından. Şöyle başlıyor:


On. Say on. Be said on. Somehow on. Till nohow on.
Said nohow on.
Say for be said. Missaid. From now say for be missaid.
Say a body. Where none. No mind. Where none. That at least. A place. Where none. For the body. To
be in. Move in. Out of. Back into. No. No out. No back. Only in. Stay in. On in. Still.

Nohow On sıkıntısı, akşam trafiği sıkıntısı

Çok karanlık ve çok zor. Ben şöyle çevirirdim/çevirebilirdim:

Tamam. Tamam de. Tamam denilsin. Bir şekilde tamam. Tamam olana dek nasılsa olmaz.

Nasılsa olmaz dedi tamam.

De ki denilmiş olsun. Denilmemiş. Bundan böyle denilmemiş için demiş ol.

Bir vücut de. Orada yok. Hiç akıl. Orada yok. En azından o. Bir yer. Orada yok. Vücut için. İçinde olmak için. İçine gir. Çık. Tekrar gir. Yok. Çıkış yok. Yok geri gir. Sadece içeri. İçeride kal. Tamam içeride. Öyle.

Gelelim zurnanın peşrev saatine:

All of old. Nothing else ever. Ever tried. Ever failed. No matter. Try again. Fail again. Fail better.

Hepsi eski. Her daim hiç. Hep denedi. Hep yanıldı. Fark etmez. Gene dene. Gene yanıl. Daha iyi yanıl.

İşte burası mı size ümit veren. Hiç ümitvar olmayın, bir sonraki paragraf hepsini paramparça edecek.

First the body. No. First the place. No. First both. Now either. Now the other. Sick of the either try the other. Sick of is back sick of the either. So on. Somehow on. Till sick of both. Throw up and go. Where neither. Till sick of there. Throw up and back. The body again. Where none. The place again. Where none. Try again. Fail again. Better again. Or better worse. Fail worse again. Still worse again. Till sick for good. Throw up for good. Go for good. Where neither for good. Good and all.

Önce vücut. Yok. Önce mekân. Yok. Önce ikisi. Şimdi hiçbiri. Şimdi öteki. İkisinden de tiksindin ötekini dene. Tiksinme geri geldi ikisinden de tiksindin. Öylece tamam. Böylece tamam. İkisinden de tiksinene kadar. Çıkar ve devam et. İkisinin de olmadığı yerde. Oradan da tiksinene kadar. Çıkar ve geri dön. Gene vücut. Yok yere. Gene mekân. Yok yere. Gene dene. Gene yanıl. Daha iyi yanıl. Daha iyisi daha kötü. Daha kötü yanıl. Gene kötü hâlâ. Hep tiksinene dek. Hep çıkar. Hep git. Hiçbir yerde hep değil. Hepsi iyi.

Samuel Beckett, Worstward Ho, Nohow On içinde, John Calder, London, 1989 baskısında 101 ve 102. sayfalar.

Bir dahaki sefer, gene dene, gene yenil, daha iyi yenil diyen bir akıl hocanız olursa, hiç kazanamayacağınızı hep hatırlarsınız umarım, en azından Beckett’ın bize verdiği tavsiye bu yönde.
 

Discover more from Sinan Tankut Gülhan

Blogdaki Gelişmeleri Takip Etmek için abone olabilirsiniz:

Subscribe now to keep reading and get access to the full archive.

Continue reading/Okumaya devam edeyim..